Allah İzin Vermezse, Konuşmam: Mehdi’nin Sessizliğinde Saklı Olan

Kalemin susup kalbin konuştuğu yerden bir hikâye…

Geceler uzundu, kalpler yorgundu. Dünya adaletin sesini duyamaz olmuştu. İnsanlar birbirine güvenmiyor, hak sadece güçlü olanın elinde oyuncağa dönmüştü. Zulüm o kadar sıradanlaşmıştı ki, kimse artık "Bu haksızlıktır" demeye cesaret edemiyordu.

Bir köşede, sessizce bekleyen bir adam vardı. Ne saraylarda büyümüştü, ne de ulemaların meclislerinde yetişmişti. Ama onda öyle bir sükûnet, öyle bir vakar vardı ki, görenin yüreği titrerdi. O, konuşmazdı. İnsanlar onun yanına gelir, gözlerinin içine bakar, umutla suskunluğunu dinlerdi.

"Allah izin vermedikçe konuşamam."

Bu söz, öyle bir yankı bırakırdı ki… Kalabalıklar dağılır, insanlar kendi kalplerine dönerdi. Mehdi, susarak konuşmayı öğretirdi. O konuşmasa da herkes, içinde bir şeylerin yankılandığını hissederdi.

Konuştuğunda Ne Söylerdi?

Bir gece, yıldızlar sanki daha yakındı. Gökyüzü bir şey bekliyordu. İşte o gece, Mehdi ilk kez konuştu. Yanında sadece birkaç yürek vardı, dünyayı değiştirmek isteyenler değil; önce kendini değiştirmek isteyenler.

Mehdi, gözlerini ufka çevirdi ve dedi ki:

“Siz adaleti adliyelerde aradınız, ama kalplerinizde zulme göz yumdunuz.
Siz hakkı kitaplarda aradınız, ama nefislerinizi okumayı unuttunuz.
Siz Mehdi’yi beklediniz, ama hiç kimse Mehdi gibi olmaya çalışmadı.”

O konuştuğunda kelimeler değil, kalpler titredi. Çünkü onun diliyle değil, ruhuyla söylediği belliydi.

Neden Susuyordu?

Bir gün sordular:

— “Neden susuyorsun? Neden zulmü durdurmuyorsun?”

Mehdi, ne öfkelendi ne de kızdı. Sükûnetle cevap verdi:

“Ben Allah'ın rızasını gözetirim, insanların beklentisini değil.
Zulmü durdurmak için önce içimdeki adaleti tesis ederim.
Suskunluğum korkudan değil, Rabbin hükmünü beklememdendir.
Konuşursam, O’nun izniyledir. Susarsam, O’nun emriyle.”

Sonra şu âyeti okudu:

“O, hevâdan konuşmaz. Onun söyledikleri vahyedilenden başkası değildir.” (Necm 53:3-4)

Bir Mehdi Her Kalpte Uyanmalı

İnsanlar Mehdi’yi gökten bir ışık gibi bekledi. Kimi bir lider, kimi bir savaşçı... Ama Mehdi geldiğinde, ne bir kılıcı vardı, ne de bir ordusu. Çünkü o, kalplerin kılıcıyla gelmişti.

“Ben sizi bir yere çağırmam. Sadece size kendinizi hatırlatırım.
Eğer adaleti istiyorsanız, önce kendi adaletsizliğinizi görün.
Eğer Mehdi’yi bekliyorsanız, onun yoluna ehil olun.”

Son Söz

Ve bir gün herkes onu tanıdığında, o yine susuyordu. Çünkü onun suskunluğu bile bir öğretmendi. Mehdi, beklenilen değil, örnek alınması gereken bir hâldi.

“Ben konuşmam, eğer Rabbim konuşmamı dilememişse. Çünkü hakikati söyleyen ben değilim — hakikatin sahibi O’dur.”